Görmedik Belki Duymadık Ama Savaş Taşları Döşeniyor

Açıkça Türklere karşı bir birleşme açıklaması yapılmasa bile , İstanbul `da Patrik Bartalemeos ile PAPA arasında geçen görüşmeden gerçekleşen görüşme ve birleşme çağrıları bize görüşmeden sonra gerçekleşmesi muhtemel bir çok olayın haberini veriyor. 

“Ortodoks ve Katolik kiliselerinin ruhani önderleri, 1054’te kiliselerin ayrılmasının ardından ilk kez Küba’nın başkenti Havana’da görüştü. 1071 yılında Türkler , Malazgirt üzerinden Anadolu`ya girerek Doğu Roma İmparatorluk ordularını yenmişti. 

Katolik ve Ortodoks cemaatlerinin ruhani liderleri Papa Francis ve Patrik Kirill, Küba’da bir araya geldi. 2 saat süren görüşme sonrası imzalanan ortak deklarasyonda, kilise birliğinin oluşturulma kararı aldıkları bizzat taraflarca açıklanırken, Ortadoğu’daki Hıristiyanları korunması gerektiği belirtilmişti. 962 yıl sonra gerçekleşen görüşme .” 13. Şubat 2016  

“Papalık Hıristiyanlar Arası Birlik Konseyi Başkanı Kardinal Kurt Koch, Katolik yayın organı National Catholic Reporter’a yaptığı açıklamada Papa Francesco-Patrik Kirill buluşmasının gerçekleşmesinde Papa’nın İstanbul ziyareti sonrasında söylediği bu sözlerin de payı olduğunu belirtti.”

Ve İstanbul merkezli Rum Ortodoks Patrikhanesi artık Lozan anlaşmasını dikkate almıyor. 

İstanbul Fener Rum Patriği Bartholomeos, Kilise Meclisi’ne Cumhuriyet tarihi boyunca ilk kez Türk vatandaşı olmayan din adamlarını atıyor. Ve tam  55 yıl sonra gerçekleşen ‘ithal’ atamanın yasalara aykırı olmadığını öne sürebiliyor. Olay her şeyi ile 55 yıl öncesini hatırlatıyor.

Bilindiği gibi; 25 Şubat 1946’da ölen Patrik 11. Bünyamin’in yerine getirilen V. Maksimus’un ‘Rus ajanı’ olduğunu iddia eden Amerikalılar Maksimos’un  yerine Athenegoras’in getirilmesi için yoğun bir faaliyet içine girmişler ve Maksimos’un 18 Ekim 1948’de istifa etmesini sağlamışlardır. Bunun üzerine Amerika’da yaşayan Athenegoras Fener Rum Patriği seçildi. Athenegoras 26 Ocak 1949 günü Başkan Truman’ın özel uçağıyla İstanbul’a geldi  ertesi gün merasimle taç giydi. Arnavutluk doğumlu ABD vatandaşı olan Athenegoras daha sonra Türk vatandaşlığına kabul edilmişti.

Patrikliğin Basın Danışmanı o günlerde ,Dositeos Anağnostopulos Patrik Bartholomeos adına yaptığı basın açıklamasında şunları söyledi.

“Kilise Meclisi’nin 12 üyesinden 2’si geçtiğimiz 2 ay içinde öldü. 2’si ağır hasta. Geriye kalan 4 kişi ise oldukça yaşlı. Üye olarak kabul edilirler. Ancak toplantılara gelemezler. Meclisi çalışır bir hale getirmek için meclisin kararıyla, 6 ayda bir rotasyon edilmek üzere bu kişiler üye yapılmıştır. Bu karar kendilerine tebliğ edilmiştir.’ Bu atama için özel bir izne ihtiyaç yoktur. Patriğin Türk vatandaşı olması şarttır ve bu durum değişmemiştir. Rotasyon sistemine dayanarak hariçten gelen Ortodoks baş rahipler, en fazla 6 ay İstanbul’da kalıp, mecliste çalışacaklardır.”

Anagnostopulos bu konuşması ile konunun tamamen teknik bir çalışma olduğunu vurgulamıştır. Fener Rum Patrikhanesi San Sinod Meclisi’nin yeni üyeleriyle ilk toplantısının 10 Mart’ta gerçekleştireceği bildirilmiştir.

Konunun uzmanları bu atamaların arkasındaki oyunlara dikkat çekerek yönetimi uyarıyorlar. Araştırmacı Aytunç Altındal; ABD ve AB’nin uzun zamandır Fener Rum Patrikhanesi’nin başına Türk vatandaşı olmayan bir patrik getirmek için uğraştığını iddia etti. Altındal; “Hükümet gizli bir genelgeyle azınlıkları izleme komisyonunu kaldırdı. Bu sırf Fener Rum Patrikhanesi’ne yabancı din adamlarının gelebilmesi için kaldırıldı. Buna dayanarak ‘6 aylık rotasyon’ adı altında geliyorlar. Böylece kılıfına uydurulmuş oldu. Böylece Fener Patrikhanesi’yle ilgili Lozan Anlaşması’nın 38-44’üncü maddeleri çöpe atıldı” dedi.

Türk Ortodoks Patrikhanesi Basın Sözcüsü Sevgi Erenerol ise; “Bu atamalar yasalara aykırıdır. Atamalar doğru ise patriğin görevinden alınması gerekir.” dedi.

Görüldüğü gibi kurallar uygulanmayınca beyler meydanı başıboş bulup Vatikan misali İstanbul merkezli din devletlerini kurmak için adım adım ilerliyorlar. Daha öncesinde “İstanbul’un  Müslüman Türklere bırakılmayacak kadar önemli” olduğunu vurgulayan Hıristiyan dünyasının çalışmaları ortada iken , planlar tatbik ediyorlar.

Bildiğimiz gibi Atatürk’ün büyük çabasına rağmen Fener Rum Patrikhanesinin Lozan’da kapı dışarı edilmesi mümkün olmadı. Fakat sadece İstanbul’daki Rumların dini işleriyle ilgilenmesi kaydıyla izin verilmesi konusunda taraflar mutabık kalındı.

Kanunlarımıza göre  Fatih Kaymakamı’na bağlı olan Rum Patrikhanesi’nin başının “EKÜMENİKLİĞİ ” mümkün değildir. Patrik Bartholomeos TC. vatandaşıdır. Yasalarımız Patriğe EKÜMENİK (Evrensel) unvanı vermemiştir. Mevcut yasaların vermediği bir unvanı kullanması ve bu şekilde davranması suçtur ve devleti tanımamak anlamına gelir. Buna rağmen Patrik Bartholomeos kendini EKÜMENİK ilan edebilmekte ve her fırsatta Ekümenik Patrik olarak dünya Ortodokslarının başı olduğunu açıklamaktadır. Yani  T.C. Devletini ve yasalarını tanımadığını ilan etmektedir. Ayrıca T.C Anayasasının değiştirilemez maddeleri arasında bulunan, 2nci Maddedeki Cumhuriyetin Nitelikleri bölümünde vurgulanan LAİK DEVLET ilkesini de ihlal ederek suçunu arttırmaktadır.

Devletimizin yetkili makamlarının bu konudaki hassasiyeti her seviyede açıkça belirtilmesine rağmen, Patriğin inanılmaz cesaretini kendisini desteklediklerini sandığı A B Ülkeleri ile ABD’den aldığı değerlendirilmektedir. Patrik Beyin sorumsuz davranışlarını şimdilik görmezlikten gelinmekte olsa bile kayıt altındadır .

Her şeyi ile bir Türk Kurumu olan Patrikliğin yüzyılın başından beri Yunanistan’ın Megal-i Ideası doğrultusundaki hedefleri destekler şekilde hareket etmesi Montrö kıskacıyla daha net anlaşılacaktır.

Fener Rum Patriği Bartholomeos’a Boğaziçi Üniversitesi tarafından fahri doktora unvanının verileceği program davetiyesindeki detay şok etkisi yaratmıştı. Buda aklımızda bulunsun .Orada  Bartholomeos’a ‘EKÜMENİK’ unvanı verilmiş gibi davetiyeler basılmıştı. 20 Aralık 2013

2020 yılı sonlarına doğru uluslararası ajanslarda çıkan bir haber dikkat çekiyordu. “Hafter açıklaması: “Türklerle ile savaşmak tüm ilahi dinler, uluslararası yasaların ve normlar tarafından onaylanan kutsal ve ulusal bir görevdir.” Türkleri öldürmek, şereftir. Açıklamalarını yaptı ve tüm uluslararası TV’lerde gösterildi. Mısır onayladı.”

Kısaca Libya `da savaşan Halife Hafter milisleri sözcüsü “ Türklerle yapılacak savaşta , tüm dinler Türkler karşısında savaşacak “ diyordu . Gelmekte olan büyük fırtına için bir şifreydi .

Devamında bir anda PAPA , Kuzey Irak Kürt bölgesel yönetimini yerinde ziyaret etti . Öyle ki Barzani, PAPA ziyareti anısına Türkiye’nin Güneydoğu bölgesini içine alan bir hatıra pulu bastırdı. 

Aslında gizlenen planı açık eden ŞAH PAPAYDI . Tüm bahsi geçen noktalarda bizzat Vatikan siyaseti vardı. Vatikan 900 yıldır Anadolu`dan Türkleri göndermek için bir sürü siyaset ortaya koymuştu. Bugün aynı siyasetini din kisvesiyle devam ettiriyor.

03 Aralık 2009 tarihinde Brüksel’de “Türkiye, sınırı aşan sularda AB’ye uyumu kabul etti. Müzakerelerde ‘Çevre’ başlığının açılması karşılığında Fırat ve Dicle havzası AB ile ortak yönetilecek. Türkiye ayrıca İsrail’le de işbirliği yapmak” konusunda anlaşılmıştı .

Bu konu Türk  halkı tarafından bilinmiyor. Ayrıca yaklaşmakta olan ve adı konulmamış üçüncü dünya savaşı bir anlamda yeni paylaşım savaşı olmakla beraber su savaşları metaforunu içeriyor. Dijle – Fırat havzası aynı zamanda İsrail tarafından ilan edilmiş Kenan topraklarıdır. 

Fırat ve Dicle nehirleri Türkiye’den doğup Suriye ve Irak topraklarından akıp Basra Körfezi’ne dökülüyor. AB bu akarsuları denetlemek istiyor ve bunun için baskı yapıyor. Tamam da, AB neden bu üst yönetimde İsrail’in de yer almasını istiyor. İsrail’in bu su kaynaklarından yararlanması olanaksız. Bunlar üzerinde bir hak iddia edebilecek durumda, konumda da değil. Adı neden geçiyor? Neden İsrail’in de müdahalesi dayatılıyor? İsrail “Su Barışı”nda, sınır aşan suların hakça paylaşımında mı deneyimli?

Bu arada AKP iktidarı yeraltı suları konusunda KATAR devleti ile işbirliği yaparak , Türkiye Cumhuriyeti devletinin yer altı sularının yönetimine KATAR devletini ortak etti. 

Gelmekte olan kıtlık bir müddet sonra yaşamın kaynağının su olduğunu bilmemiz gerekiyor. Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgemiz ve yüz yıldır devam eden Ermenistan toprak talebi ile Bağımsız Kürdistan devleti meseleleri önümüzde açık olarak duruyor. 

Türkiye’ye dayatılan bu Düyunu Umumiye, bu su kaynaklarının yönetimine el koyma zorbalığı bir yanıyla Irak ve Suriye’nin de bağımsızlığının yok sayılması anlamına geliyor. Artık, bu suların yönetiminde her üç ülkenin hükümranlık hakları ortadan kaldırılmış oluyor.

 “Suudi Arabistan ile Vatikan arasında geçtiğimiz günlerde imzalanan iş birliği anlaşmasının detayları ortaya çıkmaya başladı. Buna göre Vatikan imzalanan anlaşma kapsamında Suudi Arabistan’da kilise inşa ettirecek.“ 07 Mayıs 2018

Ermenistan – Türkiye sınırında yer alan Metzamor nükleer santralini her an patlatmaya hazır bomba gibi görelim . Ermenistan- Azerbaycan arasında Kasım 2020 `de gerçekleşen Karabağ savaşı sırasında kullanılması ve buradan elde edilen nükleer atıklardan elde edilen bir tür nükleer bomba yaptıklarını fakat bunun kullanılmasının devlet başkanı Paşinyan tarafından reddedildiği basına yansıyan haberler arasındaydı .

Aytunç Altındal kuşkusuz son dönemin en önemli bilgi kaynakları arasındadır. Durumu ölmeden önce net olarak açıklamıştır. 2021 – 2025 yılları arası Anadolu toprakları savaşa tanıklık edecektir. 

Ve “ABD’nin eski Avrupa Kara Kuvvetleri Komutanı Eski Korgeneral B.Hodges, Karadeniz’de Rusya’nın“ sinirleriyle oynama” çağrısı yaptı. Hodges; Ukrayna, Gürcistan, Romanya, Bulgaristan, Türkiye ve Moldova’nın Rusya’ya karşı birleşmesi gerektiğini belirtti.”  Ne zaman belirtti. Çok net 5 Nisan 2021 günü . 1857 Osmanlı – Rus savaşı süreciyle birebir aynısını yaşatmaya çalışıyorlar. 

Truman,Potsdam Konferansı’nda Stalin ve Churchill’e”Son iki yüz yıldır bütün savaşlar Akdeniz ile Baltık denizleri arasındaki, Fransa’nın doğu sınırı ile Rusya’nın batı sınırı arasındaki bölgede başladı.” der. Şu anda dünyanın en büyük itilaf donanması bu bölgede. Tarih tekerrürü.

Üçüncü yüz yılda değişen pek bir şey yok. Barış Manço Dönence derken boşuna dememiş.

Atabey Hüseyin Hakkı Kahveci

Hakkında Hüseyin Hakkı Kahveci

Hüseyin Hakkı Kahveci Gazeteci, Yazar, Stratejist, Siyaset ve Terör Uzmanı olarak Free Lance yani bağımsız gazetecilik alanında faaliyet göstermektedir. 19 Kasım 1972 tarihinde İstanbul'da dünyaya gelmiştir. İlk – Orta ve Lise eğitimini Ankara'da tamamlamış olup 1991 yılında Devlet Bursu ile yurt dışında burslu Tıp eğitimi almıştır. Sonrasında CSU – USA'de İşletme üzerine Üniversite eğitimi sonrasında MD; Master düzeyinde Uluslararası İlişkiler ve Management eğitimi almıştır.

OKUDUNUZ MU?

Hüseyin Hakkı Kahveci Parlamento Haber Köşe Yazıları

ADI: TUKİDİDES TUZAĞI!

Türk Dış politikası, iç durumu, ekonomik göstergeler, siyasetin paradigmaları TUZAĞA düştüğümüzü gösteriyor. Peki bu tuzağın …